14 Kasım 2013 Perşembe

Tüm Arızaların Başladığı O Gün!!!

Evet sevgili okurlarım ; bu gün size 10.000'inci sayfa gösterimi şerefine küçükken nasıl kafamı yardığımı anlatacağım. Evet dalga geçmiyorum bu gün size nasıl kafamı yardığımı anlatacağım.
Bu olay yaşandığında ben henüz 4 ya da 5 yaşındaydım. Hayret verici şekilde çok net hatırlıyorum olanları. Her zaman zaten biraz psikopatmışım ben zaten ama bu olay artık benim fenafillaha erdiğim olay olmuş. Bir insan böyle olacağını bile bile nasıl kendi kafasını yarabilir ki?

Olay benim bir çok maceramın geçtiği Altınoluk'ta geçiyor çok doğal bir şekilde. Dediğim gibi ben henüz 4-5 yaşlarındayım. Saçlarım sapsarı böyle tombul bir surat hem de kıpkırmızı , her biri elma şekeri görünümünde yanaklar ve bir de çok bilmiş tavırlar.. İşte olayımızın kahramanı BEN. Bir arkadaşım (şuan kim olduğunu bile hatırlamıyorum ama..) ve ailesi ile birlikte biz de ailecek sahilde bir yere oturmaya gitmiştik. Altınoluk'ta daha önce bulunanlar bilirler sahil kumsal değildir, taşlarla kaplıdır. Bu arkadaşımla da o zaman çok samimiymişiz ama ne oynayacağımıza hep ben karar veriyormuşum. Bu zavallım sanırım o zamanlar benden daha saf daha akıllı uslu bir çocukmuş.

Ben gene her zamanki gibi bir işler karıştırmak istediğimden arkadaşımı da ikna edip ailemizin biraz uzaklarına doğru usul usul ilerlemeye başladım. O zamanlar da heralde suda taş sektiren gençlere çok özenmiş olucaz ki içinde bir ukde olarak kalmış o benim. Tabi bu isimsiz arkadaşımı da ikna etmeyi başarınca biz yerden taşları seçip biriktirmeye başladık. Yeterince taş biriktiğine inandığım zaman da taşların içinden en güzellerini seçip kendime aldım geri kalanları da arkadaşıma bıraktım.

Şimdi sıra gelmişti taşları sektirmeye. Önce bir güzel kafamda kurdum ''elimi şöyle yapıcam burdan atıcam sonra zıplarım falan havalı olur''. Bir ben bir arkadaşım taşlarımızı atmaya başladık. Ben tam izleyip öğrendiğim gibi atıyordum ama buna rağmen taşlar değil sekecek gibi hızla ve düz gitmek nba'deki 3lükler gibi mükemmel bombeli gidiyor ve ''cullopp'' diye ses çıkararak suya düşüyordu.

Tabi benim gibi bir manyağı bu çok uzun süre eğlendiremez siz de tahmin edersiniz ki sevgili okurlarım. E taşları suya atıp sektirmeyi başaramıyorsak daha eğlenceli bişiler yapmamız gerektiğine hükmettim ve arkadaşıma dönüp taşları karaya taşların üzerine atıp müzik yapmayı keşfettim. Hani çok iyiyiz akıyoruz ya. Havalıyım da müzikten de anlıyorum. Doğaçlama müzik yapıcaz aklımızca. E benim bu isimsiz arkadaş saf zaten ben ne desem dünden razı.

Biz başladık taşları alıp alıp önümüze arkamıza atmaya, müzik yapmaya. Sonra ben çok zeki bir çocuk olarak taşları daha havadan atınca daha yüksek ve daha tok sesler çıkardığının farkına vardım. Sonra ikimiz de başladık taşları olabildiğince havaya atmaya. Ben bir yandan da attığım taşları seyrediyorum. İçimden de ''aa ne güzel süzülüyo bi de tak diye yere düşüyo'' falan diyorum.

İşte sizin de tahmin edeceğiniz gibi o taşlardan birinin havada süzülüşünü uzun uzun seyrettim ancak yere düştüğünü görme fırsatım olmadı. İşte o ahenkle süzülen taş süzüle süzüle dümdüz gelip benim kafamın ortasına düştü. Bir de sivri bir taş seçmişim ki görmeyin gitsin!

Ondan sonrası çok farklı olmaya başladı etrafımda. Önce kafamda bir ağırlık hissettim. Sonrasında hafif bir ısınma ve fazla ısınma sonucu yanma hissine dönüştü. Sonra sıcaklığın etrafa yayılmaya başladığını hissettim ama acı hissetmem çok uzun zaman aldı.

O sahneden sonra siz de tahmin edersiniz ki ailecek bir telaşlar başladı. Teyzem o zamanlar tıp fakültesinde öğrenci, teyzem ben annem babam annaanem dedem cümbür cemaat hastahaneye koşturduk. Tabi olay çok açık ; kafama gelen taş sonucu kafam açılmış. Dikiş atsak mı atmasak mı onu tartışıyorlar. Teyzemin çok net ısrarları sonucu dikiş atılmamasına karar verildi. Güzel teyzem de dikiş atılırsa sonradan iz kalır dikiş atılmazsa kendi kendine iyileşirse eski haline döner tezi ile buna karar vermiş. Ama ne yazık ki o ufak delik iyileştikten sonra oradan saç çıkmadı. Ve hatta hala benim saçımın ortasında kısa kestirdiğimde ortaya çıkan bir delik vardır.

Sonuç olarak o günden sonra her şey çok bambaşka oldu. Benim hayata bakışım değişti bir anda. 5 yaşında ana felsefem bir anda ''hayat kısa hızlı yaşa her anın tadını çıkar'' halini aldı. Her muzurluğun her yaramazlığın altından çıkabilir bir hal aldım. Zaten hiç bir zaman öyle çok sakin kendi kendini eğlendiren falan bir çocuk olmadım. Hem çok sosyal hem de çok hiperaktiftim. E doğal olarak o günden sonra çocukluğum herkes için daha çekilmez bir hal aldı.

O günle ilgili bir üzüldüğüm bir de sevindiğim durum var.
-Çok üzülmüştüm çünkü ; denize girmeyi de çok seviyordum bir süre hiç denize giremedim o yaz bir süre de kafamı suya sokamadım.
-Sevindiğim taraf ise ; o attığım taşlardan biri benim değil de arkadaşımın kafasını yarmış olsaydı eğer o çocuk yaşta bunalıma girer kendimi bir daha hiç affedemezdim. Ya da eder miydim? Sanırım bunu asla bilemeyeceğiz..

Buradan o ismini hatırlayamadığım arkadaşa selam olsun. Nasıl bir canavara hayat verirken bana ortak olduğunun farkında mısın?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder