14 Temmuz 2013 Pazar

Yazlık ve Yazlıkçı Felsefesi

Birazcık zaman girdi araya farkındayım. Normalde yapmam biliyorsunuz ama işte üniversite tercihleriydi falan derken meşguldüm doğal olarak. Ama bu gün gene üniversite gibi sıkıcı meselelerle kimseyi bunaltmayacağım. Bu gün ''Yazlık ve Yazlıkçı Felsefesi'' konusundan bahsetmek istiyorum birazcık.
Yazlıkta olmak ve diğer bir deyişle yazlıkçı olmak büyük şehirlerde yaşamaktan gerçekten çok farklı. Büyük şehirlerde bir ciddiyet  belli standartlar içinde yürümesi gereken bir hayat var. Bir çok sıradışılığı ve saçmalığı yapmadan bir kez daha düşünmeniz gerekiyor ama yazlık öyle değil nasıl istiyosan öyle yaşa. Herkes her şeye ''hı hı evet doğru onlar da tatilde'' gözüyle bakabiliyor. Tabi birazcık açmak istiyorum bunu bir kaç örnekle.

Örneğin ben şuan Altınoluk'tayım ve burası da son yıllarda insan kalabalığının giderek arttığı güzel yazlık mekanlardan biri. Artan YAZLIKÇI nüfusla orantılı olarak araç sayısı da artıyor tabi ki. Ancak yazlık mekan olmasından ötürü İstanbul'dan farklı olan bazı noktaları var. Mesela İstanbul'da yoldan karşıya geçecekseniz 3 defa sola 5 defa sağa bi de arkaya bakmadan geçemezsiniz. Araç varsa geçemez önce onun geçmesini beklersiniz. Üst geçit Alt geçit kovalayıp durursunuz. Ama burada öyle mi? Burada yollardaki geçiş üstünlüğü şu şekilde: Bisiklet - İnsan - Motorlu taşıtlar. Yani ben yolun kenarına geldiğimde eğer yolda bisikletli varsa onun geçmesini saygıdan beklerim. Eğer bisikletli yoksa atarım kendimi yollara. Neden? Çünkü yazlık burası. Hiç bir araç kalkıp sokak arasında 180 yapmaya çalışmaz. Hiç kimse yola atladınız diye kafasını camdan çıkarıp ana avrat sövüp kornası patlayana kadar kornaya basmaz. Çünkü burası dinlenme , dinginleşme , kol kola girip dans etme yeri de ondan.

Bir başka güzel nokta da deniz kenarında yapılabilecekler. Bunu anlatırken fotoğraflarla bir iki ispat da sunmak istiyorum. Örneğin  yan taraftaki fotoğrafta gördüğümüz şey. Bunu kardeşim ben uyurken yapmış ve açıklamasını da ana kemik ve yan kemiklerimi belirleyip işaretlemek olarak yaptı. Yan kemiklerim sanırım bizim kaburga kemikleri olarak nitelendirdiğimiz kemikler oluyor. Ana kemiğin ise omurga olması muhtemel. Şimdi bunun ilginç kısmına gelecek olursak eğer : bunu zaten YAZLIK dışında yapabileceğiniz yer yoktur. Ama yazlıkta yapmanın da çok daha çılgın etkileri vardır. Yazlıkta siz üzerinize taş dizildi diye kızmazsınız tam tersine bozmadan durur ve fotoğrafının çekilmesini beklersiniz. Etraftaki insanlar normal hayatlarının içinde değil buna bakıp beğenmek yolda yürürken etraflarına bile bakmayan sürekli egzoz dumanı koklayan insanlar olmalarına rağmen ''Aaa bak ne güzel yapmışlar. Biz haala eski usul birbirimizi kuma gömelim. İnsanlar sanat yapıyo artık sanat!!'' der hale gelebilirler.

Ya da farklı bir örnekle yaklaşacak olursak yine deniz kenarında annemin ÇİÇEKLİ şapkasını taktığımda eğlenceli olur , fotoğraf çektirilir , gülünür. Hatta yalnızca bir kaç dakika sonra Twitter'da paylaşılır. Ama bunu İstanbul sınırları içinde yaptığınızı bir hayal edin. İnsanların içinde Kalkmış çiçekli bir şapka takıyorsunuz.. Muhtemelen hemen bir iş sahibi olursunuz.. hani ismi Tra... ile başlayan cinsinden. İşte bu yüzden yazlık ve yazlıkçı felsefesi çok başkadır.

Anlayacağınız evet ben şuan tatildeyim. Ve geçirdiğimiz sınav senesinden sonra da kafayı biraz çatlatmış olduğum gayet aşikar. Ama bundan utanmıyorum çok doğal bir şey bu durum. Şimdi de deniz kenarında güneşin yakıcılığından kavrulmama rağmen su çok soğuk olduğu için suya girememekten yakınıyorum. Yıllardır takıldığım net kafe kapandığı için ta şehrin içine yürümek zorunda kalmaktan yakınıyorum. Güneş gözlüğümü numaralı olmasından ötürü kafeye oturduğumda gözlüğümü çıkarınca ekranı görememekten , ekrana yaşlılar gibi gözümü kısarak bakmak zorunda kalmaktan yakınıyorum. Kafede ben yazı yazmaya çalışırken küçük veletlerin ''Ben kantır oynama olum hayf layf oynicam ben'' diye bağırıp durmalarından yakınıyorum. Halbuki daha sadece bir kaç hafta önce sınav stresi damarlarımda geziniyordu. Her an ''Acaba iki soru daha çözsem mi? Bi faydası dokunur mu? Yoksa çok mu yordum kendimi biraz dursam mı?'' telaşları vardı içimde. Anlayacağınız insan nası zorluklardan geldiğini nasıl bir düzlüğe , rahatlığa çıktığını çabuk unutuyor. Yazlıkta olmanın Yazlık ve Yazlıkçı Felsefesi'ni benimsemiş olmanın rahatlığı içinde başka şeylerden yakınmaya başlıyor. İnsan hiç bir zaman tam mutlu olmuyor , olamıyor.

Bu arada yazıyı kaparken şundan da bahsetmek istiyorum ki : İkinci fotoğrafta yanımdaki çok güzel hanımefendi kardeşim olur. Böyle güzel ve tatlı göründüğüne kanmayın dışı sizi içi beni yakar. Ama her şeye rağmen onu çok seviyorum ve bu sevgi ve sahiplenme hiç bitmeyecek gibi gözüküyor. Bu kapanışla ona da buradan selamlarımı gönderiyorum!!

Evet gene çenem düştü yazı da okunmayacak kadar uzadı sanırım. Bir daha arayı bu kadar açmayayım da sonra birikimle bu kadar uzatmayayım meseleyi bari. Bir sonraki daha farklı yazıda görüşmek üzere.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder